Çocukların anne ve babalarıyla birlikte izleyecekleri ve her birinin kendi payına düşeni alacağı pek az oyun vardır tiyatroda. Annenin çocuğuyla ilişkisini işleyen yetişkin oyunu belki de bugüne dek yazılmamıştır. Mevcut çocuk oyunları ise ya çocukları eğlendirme ya da terbiye etme amaçlıdır. Üstelik hayatı idealize ederek gerçekten uzaklaşmaktadır. Oysa eğitim ve terbiye ayrı şeylerdir; ‘Filozof ayı’ yada ‘Çocuklar için Felsefe’ tam da bu farkın altını çizmektedir. Tiyatroya annesiyle gelen çocuk, kahramanın annesiyle ilişkisini izlerken, anne de kendi açısından annenin çocuğuyla ilişkisine bakar. Böylece her biri hayatlarında yaptıklarını, sahnede gördükleriyle kıyaslar. Eğitici olmak isteyen tiyatronun amacı bize böyle bir ayna tutmak değil midir?
Hayat hakkındaki görüşümüz, dünyaya bakışımız, insanlara karşı tavrımız çocukluğumuzda temellenir. Kötü bir insan yoktur ki çocukluğu kötü geçmemiş olsun. Annemiz babamız aslında bizim ileride nasıl bir insan olacağımızı belirler; bugünümüzü anlamak için geçmişimize bakmak gereklidir. O halde bir annenin hatasının bütün hayat boyunca yankılanan akisleri olacaktır. ‘Filozof Ayı’ oyunu buna karşı felsefeyi çocuklar için koruyucu bir zırh gibi nasıl kullanabileceğimizi göstermektedir. Zira insan çocukluğunda bir sorunu çözmüş olursa onu bütün hayatı için çözer. Çözemezse o sorun bütün hayatı boyunca başka kılıklarda devam eder.
Kusurlu insanlarız ve o kusurları ağırlaştırmadan yaşamanın bir yolunu bulmalıyız.. ‘Filozof Ayı’ özellikle bu hususa işaret ederken hepimizin çocukluğunda başından geçmiş bir meseleye yanıt üretiyor, güçlükler karşısında kendimizi çaresiz hissetmemizi değil olgunlaşmamızı telkin ediyor.
Leave a reply