Bir ülkenin tiyatro sanatına katkı yapacak tek şey, o ülkenin dilinde üstün tiyatro yapıtlarının ortaya çıkması ise, sadece yerli yapıtları sahneye taşıyacak bir tiyatronun nasıl önemli bir görev üstlenmiş olduğu anlaşılır. Hele Türkçenin ihmal edilmiş zenginliklerinin pek çok dehayı yetiştirecek kadar geniş olduğu düşünülürse…
İdeal tiyatroyu tarif etmeye kalksaydık beklentilerimizi herhalde şöyle sıralardık:
- İdeal tiyatro, sadece karakter komedisi oynasın. Stand-up, sit-com veya insanları karton karakterler haline sokan oyunlara sahnelerinde asla yer vermesin
- En fazla yerli yazarların hiçbir yerde oynanmamış yapıtlarını sahneye koysun. Repertuarı, ağırlıkla, ilk kez kendi sahnesine çıkan oyunlardan ibaret olsun. Yerli yazarların yaptığı, kendi damgalarını taşıyan uyarlamalar dışında, eski, yeni tüm yabancı oyun yazarlarına kapısı kapalı olsun.
- Ekonomik bağımsızlık, üzerine titrediği bir ilke olsun. Kurumlar, bireyler bir tiyatronun ihtiyaç duyduğu imkanlardan onu yararlandırabilir, oyunlarına salonlarını açabilirler. Hiç kimseden, hiçbir kurumdan, devletten, maddi destek/parasal yardım/sponsorluk kabul etmesin. Sadece seyirciye dayansın.
- O, yetenekli oyuncu ve yazarların, tiyatroyla ilgili bir şey yapmak istediklerinde, diğer tiyatrolardan önce kapısını çalacakları, akıllarına gelen ilk adres olsun. Ne var ki, elemeler öyle insafsız olsun ki, bu tiyatroya gönül vermiş insanları gerçekten olağanüstü işler yapmaya zorlasın.
- Aynı oyunlar, aynı dönemde, farklı kadrolarca da oynanabilir. Bu, ideal tiyatroyu diğerleri gibi içine kapalı olmaktan çıkaracaktır.
- Mevcut tiyatrolar ticari kaygılarla hareket ediyor olabilir. Nitekim büyük, profesyonel tiyatro sayılmalarını, ünlerini tümüyle buna borçludurlar. Eğer ticari kaygı duymasalardı, büyük olamazlardı. İdeal tiyatro hep küçük kalsa da, o, büyük tiyatroların yüklenemedikleri sorumlulukların asıl taşıyıcısı olacaktır.
- Dil, zekanın, hayal gücünün bir aletidir. Dil, ruhun, bedenin, gündelik hayatın aynasıdır. Yerli yazarlarımız, dilimizin işçileridir. İşte ideal tiyatro, bu işçileri çoğaltmaya ve aralarından en iyilerini bulmaya çalışsın, asla tek yazarın, tek oyuncunun tiyatrosu olmasın.
- İdeal tiyatro kendisi okula dönüşsün ama asla bir marangoz atölyesi açar gibi kurs açma çabası olmasın.
- Dillerine sahip çıkan toplumlar, tiyatrolarına da sahip çıkar. Nitekim Türkiye sahnelerinde oynanan eserlerin çoğu hep bu ülkelerin, yani yabancı yazarların eserleridir. Eğer bu ülkeler kendi dillerine önem vermeselerdi, şimdi yapıtlarını hayranlıkla izlediğimiz büyük yazarların hiçbiri olmazdı. Başka ülkelerin kendi yazarlarına verdikleri önemi, ideal tiyatro kendi ülkesinde, kendi yazarlarına versin. Türkçemize sahip çıkarak yepyeni bir tiyatro dili yaratsın. Çünkü tiyatro, bir konuşma sanatıdır.
- İdeal tiyatro, az sayıda seyirciyi mümkün olduğunca çok sağmak ilkesini reddetsin, oyun giriş ücretlerini asgari düzeyde tutsun. Hep küçük, amatör bir tiyatro olarak kalsın. İşte bu altın değerindeki ilke, gelecekte kapılarnı sadece maddi destek sunacaklara, sponsor olacaklara değil, para kazanmak ümidiyle gelecek olanlara da sımsıkı kapatsın.
Böyle ideal bir tiyatro var mı? Olsa da bu ilkelerle yola çıkmış bir tiyatro yaşayabilir mi?
Leave a reply